9 Temmuz 2020 Perşembe

Abana Gezginleri Anadolu Kültür Gezisi 2.



                                 15- 22 Ekim  2019  ANADOLU VE GÜNEYDOĞU GEZİSİ


Sabaha karşı gün ağarmadan kasabanın ısız sokaklarında valiz tekerleklerinin çıkardığı sesler parke taşlarının üzerinde büyük bir gürültü çıkarıyor, bir iki pencerenin ardında aralanan perdelerin arkasındaki meraklı  gözler ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Meydandaki buluşma noktasında toplanan ufak grup alaca karanlıkta birbirini seçmeye çalışken heyecan içindeydi. 15 kişiden oluşan gezi grubu  Abana'dan yola çıktığında saat sabaha karşı 6.00 gösteriyordu. İlk hedef Çorum Boğazköy, Hattuşaş'tı.  


Şöförüne varana kadar herkesin tanış olduğu birbirini yakından tanıyıp sevdiği, Abana Gezginler Grubunun ikinci büyük yolculuğu başlıyor. 
8 Günlük Anadolu gezisi için Mehmet Şenol ile günler öncesinden hazırlanmaya başladık. Mehmet gezi proğramını yaparken  ben, kalınacak yerleri organize ediyordum, bildiğiniz gibi değil müthiş bir sevinçli telaş içindeydik... bilen bilir, gezmeyi seven insanlar gezdirmeyi de çok sever bütün güçlüklere seve seve katlanırlar hem de hiç yorulmadan. 

Nerede kalmıştık? he tamam.. çıktık yola... önce Kastamonu merkeze uğrayıp Fazıl hoca ve eşi  İclal'i almalıyız,  minibüste o saatte herkes pür neşe içinde oysa daha gün ışımamış! yolculuk sevinci bu! 😊

Bütün kadınlar yolluk hazırlamış  ben hariç, sadece termosta çayla çıka gelmişim, o da bir şey benim için 😃 Kahvaltımızı minibüste çay ve çöreklerle yapıyoruz, yaşanılan andan mutluluk alınabiliyorsa, en küçük şeyler bile büyük şeylere dönüşüyor. . 






Yıllardır hayranlık duyarak okuduğum, koluma dövmesini yaptırdığım, Anadolu medeniyetlerinden ön önemlisi olan Hitit'lerin ülkesinde Hattuşaş'tayız. 

Yıl milattan önce öce 2000'li yıllar yani bundan tam 4000 bin yıl önce. Çorum yakınlarında Hatti adında bir millet yaşamaktadır. Oldukça gelişmiş bir uygarlığa sahip olan bu halk aynı zamanda Anadolu'nun yerli halkıdır. Gel zaman git zaman Hatti yurduna bir başka kavim gelip yerleşmeye başlar, bu bir işgal değildir, aksine bölgeyi istila edenler karşılaştıkları medeniyetin içine karışarak zamanla kendilerini bu ulusun devamı olarak gösterirler ve artık adları Hititlerdir.
Hitit krallık tarihi M.Ö. 1460'da imparatorluğun kurucusu 1.Hattuşili ile başlar. Hattuşili güçlü bir kral olamasına rağmen taht kavgaları yakasını bırakmaz. Günümüze kadar gelen sayısız kil tabletlerden tüm aile içi kavgaları, çekişmeleri, dedikoduları öğrenebilmemiz mümkün 😉
Ünlü kral Murşili'nin oğluna  bıraktığı vasiyetinde şunlar yer almaktadır. ''cesedimi yıka, gerektiği gibi, beni göğsüne bastır ve göğsünde tutarak beni  toprağa göm.''  Demek ki kral bile olsan Aşık Veysel'in deyimiyle sonun kara toprak...














Anadolu'nun Bizans ve Osmanlı'dan önce önce kurulan ilk İmparatorluğu olan Hitit'lerin yurduna veda edip Kapodokya'ya doğru yola çıkıyoruz. Akşam konaklama Kapodokya'da...


16 Ekim Kapadokya


Günaydın Kapadokya! Günaydın... güzel atlar ülkesi... her daim büyüleyici her daim ilgi çekici çok özel bir yer, saymadım kaçıncı gelişim, bu ne ilk ne de sondur. Göreme açık hava müzesi, Ihlara adisi, Göreme milli parkı, Uç Hisar, Kızıl Vadi, Çavuşini, Paşabağ Rahiplar Vadisi, Avanos, Zelve Ören Yeri...  



























O gün çok yorucu, çok eğlenceli, hızlı tempolu bir gün geçirdik, programa aldığımız tüm yerler gezildi o yorgunluğa rağmen bir de akşam tekrar Avanos'a gidip güle oynaya akşam yemeği yedik.


17 Ekim 
Geziye, Derinkuyu Yer Altı Şehri ile başlıyoruz. Kapadokya bölgesinde 36 adet yer altı şehrinin en büyüğü Derinkuyu. Hitiler ve Asurlu'lara dayanan Kapadokya'daki yaşam Bizanslı'larla devam etmiş. Roma'nın zulmünden kaçan İlk Hiristiyanların korunaklı yaşam alanlarını oluşturmuş. Girişleri ve çıkışları asla belli olmayan bu yer altı şehirleri  Romalı askerler ve Arap saldırılarından yöre halkını korumuş. İlk kez 1963 yılında varlığından haberdar olunan Derinkuyu Yer Altı Şehri'nin  60 metre derininde 52 adet içme suyu kuyusu bulunmaktaymış. 4 kilometrekarelik alana yayılan şehrin günümüzde sadece 2.5 kilometrelik alana yayılan 8 katı ziyarete açık. Bu 8 katın derinliği 50 metreyken, tüm katların toplam derinliği 85 metreyi bulacağı ve kat sayısının 12 veya 13'e ulaşacağı tahmin edilmekteymiş. Gezerken en çok bizi şaşırtan 1. kat ile 8. kat arasında kesintisiz hava sirkülasyonunun nasıl sağlandığı oldu,  düşünün bir de bu kadar daha yer altında var hava bacaları oraya kadar uzanıyor gerçekten akıl almaz bir şey.



Öğleye  yaklaşıyoruz yol uzun, gece konaklama Antakya'da ama önce yolumuzun üzerindeki Kapuz Başı şelalesini gezicez. Türkiye'nin debisi en yüksek şelalesi unvanına sahip Kapuz Başı Şelaleleri, Yahyalı ilçesinde yer alıyor. Aladağlar Milli Parkı'nın sınırları içinde olan şelaleler, yükseklerdeki kar ve buzulların erimesi sonucu oluşan Aksu ve Aladağ çayları üzerinde bütün haşmetiyle kayalar arasından çağlayarak akmakta.  

















Gördünüz gibi hepimiz sıraya girip Kapuz Başı şelalesinde poz verdik 😎  Anadolu'yu gördüm diyenler burayı görmediyse biraz eksiktir ( romantik bir şarkıdan alıntı 😃 ) 
O gün oldukça uzun bir yol katettik, kestirme yollardan Antakya'ya ulaşalım derken navigasyon bizi Kozan dağlarına yönlendirdi, Git git bitmez toprak yollarda kaybolduk, bunun yanı sıra  doğanın bize sunduğu eşsiz manzaralar görsel bir şölene dönüştü... istesek bulamayız,  macera dediğin budur işte!  bazen yolun seni nereye götüreceği belli olmaz. Abana Gezginlerinin yeni üyesi sevgili arkadaşım Sedef, biraz tedirgin ve endişeli onu yatıştırmak için Yasemin'le ben şaklabanlıklar yapıyoruz, diğerleri zaten alışkın, toprak dağ yollarında kaybolmak kimsenin umuru değil. 😃 Hava kararıyor ve biz hala yollardayız, şoförümüz Ömer, Antakya'da kalacağımız otelin müzikli akşam yemeğine bizi yetiştirmek için inanılmaz bir çaba gösteriyor, hayır müziği geçtim! akşam yemeği kısmına yetişemezsek aç kalıcaz...  Sonunda dağ yollarından kurtulup Antakya'nın ışıklı caddelerine ulaşıyoruz, ama hala yolumuz bitmedi çünkü kalacağımız otel  Antakya'nın da az biraz dışında Harbiye, Tarbuş otel, içeri girmez valizlerimizi otelin lobisine atıp direkt ortama dalıyoruz... Sahnede iç paralayıcı yanık sesiyle Ortadoğulu  her telden söyleyen bir şarkıcı, bangır bangır yakıyor ortalığı, off ki offf... Otel Müdürü Ali Bey'in  bizim için  hazırlattığı sahneye en yakın masaya otururken bir uçtan öbür uca savrulmanın şokunu yaşıyoruz, düşünün sabah Kapadokya'da Derinkuyu'ya inmişsiniz, sonra Kayseri'de Kapuz Başı şelalerinde doğanın en görkemli haline tanıklık etmişsiniz arkasından Kozan dağlarında kaybolmuşsunuz ve günün sonunda bol ışıklı, bol eğlenceli bir restoranın tam orta yerinde kendinizi buluyorsunuz dahası da var, yandaki masada mahiyetindeki kişilerle birlikte oturan ilçe belediye başkanı Sayın İbrahim Güler, masaya gelip herkese hoşgeldin diyor. Tam anlamıyla bir kültür şoku. 😃 Bu güzel  temiz konforlu oteli herkese tavsiye ederim, Tarbuş Otel, 533 740 23 87 Otel müdürü Ali Ramazanoğlu, Sizi müşteri gibi değil misafirleri gibi karşılıyor.


18 Ekim Antakya
Anadolu kültürünün beşiği burası, Araplar, Hiristiyanlar ve Museviler bu şehirde yüzyıllardır barış içinde bir arada yaşamışlar, Kilise, Havra ve Cami'nin yan yana olduğu kadim bir kültüre sahip, çok renkli bir coğrafyadayız. Gezilecek o kadar çok yer var ki...  Harbiye Şelalesi ile başlıyoruz güne sonra, Saint Pierre Kilisesi  ile devam ediyoruz, bu kilise dünyadaki ilk mağara kilise olarak biliniyor. Habib-i  Neccar Cami, Antakya Uzun Çarşı , sokak araları derken günü bitiriyoruz. Bir günde ancak bu kadar yer gezilir. 









Yolda rastladığımız oranın yerlilerinden yaşlıca bir adam bizi peşine takıp bütün sokakları, Havraları, Camileri gezdirdi, gezdirirken de bir yandan doğup büyüdüğü bu ayrıcalıklı şehrin iç içe geçmiş kültürel yaşamını anlattı. İstemiş olsak bu kadar iyi bir rehber bulamazdık. 









Bir güne sığdırdıklarımız bunlar, yarın yine yolculuk var, şimdi otele dönme vakti. Bu akşam eğlence bizden sorulur. dün gece ki yorgunluğumuzu şaşkınlığımızı üstümüzden attık,😎 yanık sesli şarkıcıya, acılı yemeklere, mezelere, arap müziğine hazırız o zaman başlasın eğlence 😃

19 EKİM
Saat 7'de kahvaltı, 8.30 hareket saati, her gün böyle başlıyor, yoksa onca yeri nasıl bir güne sığdırıp gezebiliriz! Bizim en büyük şansımız gruptaki kişilerin büyük bir uyum içinde olması bütün gün yorucu bir tempodan sonra bile herkes ertesi sabah kahvaltıya güler yüzle neşe içinde geliyor. 

Bugün İstikamet Vakıflı Ermeni köyü oradan Titus Tüneli, Beşikli Mağarası ve Çevlik plajı, sonra Gaziantep'e hareket Bakırcılar Çarşısı  gezisi ve İmam Çağdaş'ta akşam yemeği  oradan Şanlıurfa'ya hareket konaklama Sultan Otel. tempo nasıl ama 😃

Anlatmaya baştan başlayalım. Vakıflı Ermeni Köyü, Titus tüneline giderken yol üzerinde. Hatay'ın Samandağ ilçesine dört km uzaklıkta, tarihi Osmanlı dönemine dayanan bir köy. Cumhuriyet öncesi bir çok zorluklarla karşılaşsa da kimliğini günümüze kadar koruyabilmiş. Limon, portakal, mandalina ağaçlarının arasında son derece şirin bir yer, şimdilerde ününü her yere duyurmuş. Artık meşhur ve  turistik bir köy olmuş. Yerli halk meyvelerden şarap ve likör yapıyor. Meydandaki köye ait satış dükkanında hepsini bulmanız mümkün. oradan ayrılırken hepimizin çantasında satın alınan likör, şarap ve nar ekşileri var eşe dosta armağan. 

Önce Çevlik Plajı bizi karşılıyor, göz alabildiğince upuzun kumsalları görüyorsunuz mevsim itibarı ile kıyıda zaman geçirmemiz pek mümkün değil üstelik yağmur başlıyor. Kıyıdan devam edince Titus Tüneli ve Beşikli Mağarası'na ulaşıyoruz. Şimdi size Titus Tünelin hikayesini anlatalım. yıl milattan sonra 1.yüzyıl. O bölgede önemli bir liman vardır, bu liman hemen yanı başındaki dağdan gelen selin taşıdığı  kum ve çakılla sürekli dolmaktadır. Buna çözüm getirmek için bölgenin hakimi, Roma imparatoru Vaspasian sadece çekiç ve murç yardımıyla bin adet köle çalıştırarak dağı oydurtur.  800 metre uzunluğunda, 7 metre yüksekliğinde ve 6 metre genişliğindeki bu tünel ortaya çıkar. Tüneli gezerken düşündüğüm şey sadece o kölelere yapılan eziyetti. Hemen yakınında yer alan Beşikli Mağarası ise Roma dönemine ait soylu mezarlarının bulunduğu anıtsal bir mağara. 

















Yağmurlu bir günde mandalina bahçeleri arasından geçerek gezdiğimiz, bu gizli tarih cennetini görmüş olduğum için çok şanslıyım. Yağmurdan sırılsıklam olsak da hepimiz hayatımızdan memnunuz. Beşikli mağarasının hemen yakınındaki köylülerden satın aldığım nar ekşisi bir harika! şimdiye kadar tattığım nar ekşileri yalanmış. 
Yolcu yolunda gerek şimdi sırada Gaziantep var. Hava kararmak üzereyken şehre giriyoruz. Bu kente yıllar önce gelmiştim o da sadece Zeugma Mozaik Müze'sini gezmek içindi o arada bakırcılar çarşısına da şöyle bir uğramıştık, müzenin haricinde çok da ilgimi çekmemişti. Ama gel zaman git zaman şehir çok değişmiş bütün otantik yönlerini ortaya dökmüş. Burada bir tam gün gezilebilirmiş. 

Adını çok duyduğumuz meşhur restoran İmam Çağdaş benim için bir faciaydı... tam bir esnaf lokantası gibi çalışıyor. Masalar tıklım tıklım insan dolu gürültü had safhada, yeni gelenler masa kapmak için henüz yemek yiyen insanların başında bekliyor, tabi biz de öyle yaptık ne yediğimizden bir şey anladık ne de yemek yerken biraz olsun dinlenebildik. Bu kadar para kazanıyorsan biraz medeniyet sahibi olman gerek, dik kapıya bir adam yeni gelen müşterilere ''boş masam yok'' de, bu kadar basit! yemek yiyenler de başlarında birileri beklemeden yoğun gürültüye maruz kalmadan efendi gibi yemeklerini yiyebilsinler dimi ama!...

Yaklaşık iki saat sonra Şanlıurfa'da kalacağımız Rabis otele vardığımızda o yorgunluk sonrası bizi bekleyen konforlu odalara atıyoruz kendimizi 😍



Rabis otel, Urfa'nın tam merkezinde pırıl pırıl bir otel Abana Gezginlerinin burada ikinci konaklayışı, kesinlikle tavsiye ederim. Üç arkadaş aynı odada kalıyoruz oda dediğime bakmayın 1+1 misafir bile 
 kabul ettik 😃 

20 EKİM 
Kahvaltı her zaman olduğu gibi saat 7'de yorulduk mu sandınız!... yanıldınız 😄 herkes aynı saatte kahvaltı salonunda buluşuyor. pırıl pırıl dinlenmiş olarak. 8.30'da otelden ayrılıyoruz, önce kısa bir Urfa turu, Urfa kalesi, Balıklı göl, Gümrük Han, derken öğle oluyor Meydandaki ciğercilerde karnımızı doyurup,  Birecik'e hareket ediyoruz.  Türkiye'de bir tek Birecik'te bulunan Kel Aynak kuşlarının özel yaşam alanlarını ziyaret ediyoruz. Bu işe kendini adamış görevli bize kelaynak kuşları ile ilgili bilgi veriyor. Sonra yola devam ediyoruz Halfeti'de tekne turu bizi bekliyor. 





Fotoğrafını koyduğum bu genç kız, damat tarafı ile birlikte Gümrük Han'a çeyiz alışverişine gelmişti, damat tarafı elimde cep telefonu kamerası  ile çekim yaptığımı görünce benden bu önemli alışveriş anını fotoğraflayıp onlara göndermemi istedi... allah! çekmezmiyim... poz poz hem de... 😃 Seviyorum ben bu şehri...



















Bütün güne sığdırılan gezi yukarıda fotoğraflarını gördüğünüz şekilde geçti bitti mi sandınız? hayır bitmedi! akşama eğlence var davullu zurnalı hem de 😃 Otele dönüp tez elden süslenip püslenip sıra gecesinin yolunu tutuyoruz. Size tavsiyem sıra gecesi için Çardaklı Köşk Urfa Evi'ni tercih edin biz çok memnun kaldık samimi bir ortam ve ardı arkası kesilmeyen bir yemek servisi, alkol yok ama sizi çok güzel havaya sokup eğlendiriyorlar. Adres çok kısa,  Balıklı Göl'ün tam karşısı, e oldu olacak telefonunu da yazayım şuraya, Kadir bey, 0532 579 83 08
Halfeti Tekne turu için de adres ararsanız İbrahim'den şaşmayın, kendisiyle hiç tanışmadım ama anlaştığım iki ayrı tur grubu için, son derece memnun kalarak ayrıldık. Ben en iyisi şuraya telefonunu yazayım belki bizim için de yeniden lazım olur. Halfeti, İbrahim, 0531 727 61 36. 



21 EKİM 
Bu sabah biraz ağırdan alarak çıkıyoruz otelden çünkü Urfa müzesi gezilecek, bir önceki turda Göbekli Tepe'yi gezmiştik oradan çıkarılan çok önemli buluntuların müzede sergilendiğini biliyoruz. Ha! bu arada bütün grup gezi öncesi bir yıllık müze kartı çıkarttı o sayede tüm ören yerlerine ve müzelere rahatlıkla ve oldukça uygun fiyata gezebildik. Bu tür hızlandırılmış bir gezi yapacaksanız mutlaka müze kartı çıkartın maliyet çok azalıyor, he nerede kalmıştık... tamam müze ile başlıyoruz


Urfa Adamı diye bilinen bu yukarıda fotoğrafını gördüğünüz heykel o kadar eski ve değerli ki 1993 yılında bulunması ile birlikte dünya tarihini alt üst etmiştir.  Bilinen en eski resmi tarih milat önce 4-5 bin yıl önceye dayanırken bu heykel dünya medeniyetinin 10.000. bin yıl öncesinde var olduğunu ispatlamaktadır. Ayrıca Dünyanın en eski uygarlığını ortaya koyan Göbeklitepe'de  yaşanılan olağanüstü medeniyetin, bulunduğu yerle kısıtlı olmayıp çok geniş bir alana yayıldığının da ispatıdır, çünkü Urfa Adamı, Balıklı Göl civarındaki kazılardan ortaya çıkarılmıştır. 
1 metre 80 santimlik boyutuyla dünya tarihindeki ilk ve tek insan boyutundaki heykeldir. 

Şanlı Urfa'ya bir çok nedenden dolayı gidilir, Göbekli Tepe, Arkeoloji Müzesi, Sıra geceleri, Harran, Halfeti, Gümrük Han veya her şeyi bir yana bırakın sadece dünyanın bu en eski heykelini görmek için bile gelinir. Kapadokya gibi buraya defalarca geldim ve yine gelirim, Ortadoğu'nun kalbi bu kentte atıyor.















Ben söylemiyorum tarih söylüyor işte ispatı! Bizim Karadeniz kadınları amazon ruhu taşır. Sinop diyor ya boş verin siz onu! biraz daha batıya doğru gelin çok değil birazcık, hah tam işte biz orada yaşıyoruz,  amazon kadınlarının tüm vasıflarını taşıyarak... bir tek at binip, kılıç kuşanmadığımız var, bu söylediğim anamdan atamdan beri böyle, cadı ve kavgacı kadınlarız biz 😉 😃 şaka şaka bu yöreden bir kızla evlenecek olanları da fazla korkutmayalım ama batı Karadeniz kıyılarında yaşayan kadınların gözü karadır.  
Şimdi Sivas'a doğru yola çıkma vakti. Bu gün gezimizin sondan bir önceki günü. Sivas'a kadar önümüzde 465 km yol var yani nereden baksan 6.5, 7 saat sürer. Gece konaklama Sivas, Sultan Otel'de. 
Otele o kadar yorgun giriyoruz ki ne siz sorun ne ben söyleyeyim... otel müdürü Zeynep hanımın bizim grup için büyük bir özenle hazırlamış olduğu restoran bizi bekliyordu ama kimsede çıkacak hal kalmadı, ben zaten o muhteşem beyaz yatağı görür görmez balıklama yatağa öyle bir atlamışım ki! oda arkadaşım Cemile'nin son cümlelerini hatırlamıyorum, Cemile, o akşamı hala anlatır birlikte güleriz, o benimle konuştuğunu sanıyormuş anlatmış anlatmış, arkasını bir dönmüş ki ben çoktan uyumuşum...  Sivas Sultan Otel hepimizin mutlu ayrıldığı bir otel oldu,   tavsiye ederim, Zeynep hanımın misafirperverliği, kahvaltısının zenginliği ve de o muhteşem rahat yatakları ile bütün grubun unutulmazları arasına girdi. şu ana kadar olanları   yazdım bari bu oteli de yazayım, 0533 198 47 24.  

22 Ekim 
Sabah 7 kahvaltı, 8.30 hareket kısa bir Sivas turu ve ardından Abana'ya hareket edicez. Bir gezinin daha sonuna geldik. Yeni gezilerde buluşmak ümidi ile diyeceğim ama bu satırları yazdığımda ne yazık ki dünya, Kovid 19 virüsü ile savaşmaya devam ediyor, tarih 9 temmuz 2020, oysa şu an her şey normal olsaydı biz Abana gezginleri, eylül ayı için  kesinleşmiş bir gezi programına hazırlanıyor olurduk. Ama her şeye rağmen bütün önlemleri alıp çıkabiliriz yollara çünkü bizim grup çılgın Abanalı'lardan oluşuyor 😎 
Herkes adına selam ve sevgiler,  umarım çok daha güzel bir gelecek bizi bekliyordur.