6 Temmuz 2013 Cumartesi

TEBRİZ / İRAN


TEBRİZ


Şiraz'dan bindiğimiz uçak iki saat sonra Tebriz havaalanına indiğinde, gözlerim bizi karşılayacak olan Şeyma'yı arıyor. Ama önce Tebriz maceramızın en önemli bölümünü oluşturan Şeyma ve ailesini size yakından tanıtabilmek için bütün filmi başa sarmam lazım. Şimdi seyahatimizin başına, iki gün önceye dönüyoruz.

Benim bir yakınım, Facebook'ta ekli İranlı arkadaşı Şeyma'ya bizden söz ediyor ( bu arada onların da yakından tanışmadıklarını belirtmem lazım) yolculuğa iki gün kala bağlantı kuruyoruz. İnternet üzerinden görüşüyoruz. Bana gezi programımızı soruyor anlatıyorum ama sonunda dönüş için uçak biletini oradan alacağımızı öğrenince çığlığı basıyor ve bunun için geç kaldığımızı söylüyor...
Bana İstanbul'da bulunan bir tur firması, dönüş biletini İran hava yollarından alırsak çok ucuza geleceğini söylediği için tek yön bilet almıştım:(   Bunun üzerine ne yapabileceğimizi düşünüyoruz ve çözüm Şeyma'dan geliyor. Dönüş biletlerimizi oradan kendisinin alabileceğini söylüyor.
Öyle şaşırıyorum ki nereden baksan iki kişi için uçak bileti 500 tl. gibi büyük bir para nasıl olur da hiç tanımadığı biri için bu parayı öder? ama bir taraftan da sorunun çözülmüş olmasına seviniyorum;
 ''biz dürüst insanlarız'' falan gibi şeyler saçmalıyorum,  tamam diyor Şeyma, ''sus, biletleri  alabilmem için bana pasaportlarınızın fotokopisini gönder''

Şimdi bizi şaşkınlığa düşüren, bu harika insanlarla  karşılaşmak üzereyiz, gözlerim sabırsızlıkla yolcu salonunun çıkışında onu arıyor ve işte oradalar, sesleniyorum dönüp bakıyor ve kırk yıllık dost gibi sarmaş dolaş oluyoruz. :) :) Eşi ve oğlu ile tanışıyoruz, hepsi çok iyi Türkçe konuşuyorlar. Onlarla buluşmak eve dönmek gibi güven verici bir duygu uyandırıyor bizde.
Şeyma, ayak üstü Türkiye hakkında haberler veriyor en az bizim kadar endişe duyuyor olan biten hakkında. Rezervasyon yaptırdıkları otele bizi bırakırken eşinin akşam saat yedi de gelip bizi alacağını söylüyor ve ''hafif bir şeyler yiyin sakın karnınızı çok doyurmayın'' diye de eklemeyi unutmuyor  :)

                             Şaşırmayın diye yeniden yazayım ülkede oldukça yaygın olan alkolsüz bira
                             ve yediğimiz hafif şeyler :)


Otel, Tahran ve Şiraz'da olduğu gibi çok büyük ve konforlu, her şey ince ayrıntısına kadar düşünülmüş.
Tavanda daha önce bir iki yerde daha gördüğüm ok işaretini burada da görünce sonunda anlamlandırıyorum, tabi yaa... kıbleyi işaret ediyor bu oklar... ne kadar akıllıyım ben yaw! :)  Benan resepsiyonu arıyor, odadan Türkiye ile görüşme yapabileceğimiz söylenmişti ama bir türlü başaramıyoruz. Arıza olduğunu bir teknisyen göndereceklerini söylüyorlar, biraz sonra kapı çalınıyor, ben açmak üzere yönelirken Benan, '' erkek geliyor''diye başörtüsüne sarılıyor :)  kapıyı açıyorum;  ilk kez İran da başım açık bir erkeğin karşısında dururken kendimi özgürlük savaşçısı gibi hissediyorum :)  daha sonra Benan '' yiyince kırbacı aklın başına gelirdi görürdük o zaman savaşçı mavaşçı nasıl oluyor! '' diyerek her ne kadar benim anarşist ruhumla dalga geçse de adamın verdiği cevap sonrası kendi de örtüsünü çıkarıyor. Çünkü eşikten dışarı adım atmadıktan sonra bir sorun yokmuş...
Otelin lobisinde oturup garsonlarla çene çalıyoruz, çoğu kişi Türkçe biliyor Tebriz halkı  çoğunlukla Azeri Türklerinden  oluşuyor ama Türkçeyi iyi konuşmaları izledikleri Türk dizileri sayesinde olmuş.

Akşam tam vaktinde Şeyma'nın eşi bizi almaya geliyor, evleri kaldığımız otele çok yakın.
Kapıda büyük bir sevinçle karşılıyor bizi, hazırladığı masa birbirinden lezzetli geleneksel İran yemekleri ile donatılmış, en çok hoşuma giden taraf ise asla bizdeki gibi ısrarcı değiller ne varsa masanın üzerine geliyor tuzlu, tatlı, soğuk, sıcak sıralaması olmadan.


                                                          Keşki Bademcan ( patlıcan)



Tahçin, içinde tavuk parçacıkları olan safranlı pilav


                       Kakuli ve safranlı helva, bizdekinden oldukça değişik ve çok güzel bir lezzete sahip

                                                         Yazd'ın ünlü kuru baklavası

Sohbet sık sık televizyondaki haberlerle kesiliyor İran'da olduğumuzdan beri ilk kez Türkiye'deki Gezi olayları hakkında detaylı bilgi alıyoruz. Yakınlarımızla İnternet bağlantısı kurup iyi olduğumuz bilgisini veriyoruz. Vatanımızı, köyümüzü ne çok özlemişiz...


Ertesi günkü programı Şeyma yapıyor ve Musa Ebni Jafer Camii 'den başlıyoruz gezmeye, Camii'nin içinde türbe olması nedeni ile Çador denilen tepeden başlayıp ayak bileklerine kadar kadının örtünmesini sağlayan bir tür çarşaf giyiyoruz. Tıpkı bizim camii'lerin kapısında verilen eşarplar gibi orada'da girişte veriliyor. Birbirimizin bu komik durumunu fotoğraflamaktan camiyi gezecek zaman kalmıyor :)





Doğu Azerbaycan eyaletinin başkenti olan Tebriz'in 5 bin yıllık antik tarihi olduğu bilinmekte.
M.S. 642 yılında kent Müslümanların egemenliğine girer. Safeviler devrinde bir süre İran'ın başkenti olur. Aynı dönemde yapılan Ark-e Tabriz isimli kale, depremlerden etkilenmeden günümüze kadar gelebilmiş önemli eserler arasındadır. Gacarlar döneminde tekrar başşehir olan kent bu dönemde sık sık Osmanlı ve Rus akınlarına uğramış.
İkinci olarak Şairler mezarlığı'nda Şairler Anıtı'na gidiyoruz, ( Magbara-to Şoara) 
Tebriz, yetiştirdiği ünlü şairler kadar, onlar için ayırdığı  özel şairler mezarlığı ile de dünyadaki tek şehirdir . Son dönem şairlerinden Şehriyar'ın heykeli önünde farsça şiirden tercüme yapıyor bize Şeyma'nın eşi.
                                                   
                                             '' Selam olsun şövketinize elinize,
                                                menimde bir adım gelsin dilinize''



                                                                                 
Mescid-i Kabud ( Gök Mescit ) 1461 yılında yapılmış olan Cami yeniden restore edilmiş. İçinde ve dışında kullanılan koyu lacivert işlemeli çiniler nedeni ile, İslam'ın Turkuazı'da denilen Cami, çok etkileyici bir sanat eseri, Tebriz de görülmesi gereken en önemli anıtlardan biri.












                                                               
                                                                 Hey Özgürlük


                     

Gacar Müzesi'ni geziyoruz. İran'da çok meşhur olan hani şu kadehlerin, porselen çaydanlık ve tabakların üzerinde resmi olan  Nasıreettin Şah döneminde yaşamış olan Amır Nezam Garisu'nun  müze haline dönüştürülmüş konağındayız. Eski dönem zengin İran tarihi hakkında önemli bilgiler vermekte ve mutlaka gezilmesi gereken yerler arasında.







Gez gez nereye kadar acıktık, susadık, yorulduk. Arkadaşlarımız bizi yemekleri ile ünlü bir restorana  götürüyorlar mekan oldukça kalabalık. Derin bakır kaplar içinde gelen sebzeli et yemekleri üzerinde bulunan tokmaklarla iyice ezilerek yeniyor. Çok yağlı oluşundan bizim damak tadımıza pek uygun değil. Şeyma'nın ev yemeklerinin yerini hiç bir şey alamıyor.

İkinci gün kapalı çarşı ile başlıyoruz. Burada anlatmam gereken en önemli şey kuşkusuz Dünyaca ünlü çok pahalı İpek halılar. Doğal olarak bizim gibi sıradan insanların bu halıların önünden geçerken, satıcının ''ne kalabalık yapıyorsunuz dağılın bakiim hadi evinize''  der gibi fırlattığı bakışına karşılık dik durmak gerekiyor arkadaşlar.


                                                                      İpek halı tablolar


                                                                    Halı tamircileri



Almanız gereken hediyelik şeyler arasında gül yağı da olabilir halı alamıyorsanız eğer :) her ne kadar Şeyma ''ne yapacaksınız mollaların sakallarına sürdükleri o kokuları'' dese de biz gaza gelip üç beş şişe aldık.
Bütün İran seyahatim boyunca tek özlediğim şey çay oldu. Bu tür açık alanlardaki çay ocağı görünümlü yerler sadece erkeklere hizmet veriyor bunu anlamamız gezinin son günününe denk geliyor. Önünden geçerken fark ettiğimiz çay ocağında durup çay içmek istiyoruz Şeyma'nın eşi bizi hemen  uzaklaştırıyor. Benan'ın aklına geldi mi bilmem sormayı unuttum, bizim Tahranda'ki kapalı çarşıda yine böyle adamların olduğu ufacık bir yere zar zor sığışıp çay içmişliğimiz var :) bilmeden neler yapmışız :)



Artık İran'da son günün son saatleri, otele ödeyeceğimiz miktarı bir kenera ayırıp geri kalan tümenleri sonuna kadar tüketiyoruz.

Yarın çok erken saatte yola çıkılacak erken yatıp erken kalkmamız lazım ama Şeyma'lar ile birlikte olunca bu pek mümkün olmuyor :)  Akordion'lar çıkıyor ortaya, Hafız'ın kitabından fallar okunuyor, birlikte komik pozlar verip fotoğraf çektiriyoruz,  ve artık veda zamanı bizi otele bırakırken Şeyma,''ben sizi sabah telefon açıp uyandırırım'' diyor ve tüm itirazlarımıza rağmen sabahın 5'de karı koca bizi havaalanına bırakmak üzere geliyorlar.





Onlardan ayrılırken dostluğun, insanın insana verebileceği en değerli armağan olduğunu bir daha anlıyorum. Arkadaşım Benan ve kendi adıma bir kez daha İranlı bu çok değerli aileye teşekkür ediyorum.
İran yolculuğumuz burada sona eriyor son söz olarak şunu eklemem gerek, diğer orta doğu ülkelerini
görmedim ama İran, iki kadının yalnız seyahat edebileceği   son derece güvenilir bir ülke. Şeriat yasaları hakim olmasına rağmen halkı asla yobaz değil. Sonradan eklenmiş uydurmasyon kuralları görmemezliğe gelirsek eğer, kadınlar günlük yaşamın içinde oldukça söz sahibi. Şehir içi toplu ulaşım aracının dışında hiç bir yerde kaç göç yok. Dilerim derin bir kültüre sahip bu kardeş ülke bir gün hakettiği özgürlüğe kavuşur.

Uçak İran semalarında iken gürültüden Benan'nın söylediklerini duyamayıp tekrarlattırıyorum
'' seneye diyoruuum...''  efendim?  ''seneye Hindistan'a ne dersiiiin?

5 Temmuz 2013
 İlişi / Abana







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder